17 Nisan 2010 Cumartesi

TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ HAKKINDA

Bugüne kadar üzerine itina ile yaklaştığımız, Türk Ordusu üzerinde yapılan psikolojik harekata karşı mücadele anlayışımızda hiçbir değişiklik olmamıştır.Bu yazıyı okuyanlar böyle bir görüşten vazgeçtiğimi düşünmesinler.Biz burada eleştirel akılcı bir anlayışla, Türkiye’de Türk Silahlı Kuvvetleri Hakkında bir yazı,eleştiri yapılınca ordu düşmanı,vatan haini gibi çirkin sıfatları yakıştıranlara karşı bir yazı olacaktır.Bir iddiayı dile getirince hele ki bu ordu hakkında olunca hiçbir gerekçe göstermeden yalanlama yoluna gidilmesi,günümüzde Türk Ordusu’nun değerinin azalmasına neden olmaya başlamıştır.Evet,hepimiz biliyoruz ki Türkiye’nin coğrafi ve bölgesel özellikleri itibariyle güçlü,kaliteli,her türlü teknolojik donanıma sahip bir orduya sahip olması gerekir.Fakat,sırf bu nedenler nedeniyle orduyu eleştiri dışında tutmakta bir o kadar da aymazlığı göstermektedir.Biz askeri ve sivil her türlü ayrımcılığa karşı çıkmalıyız.Birilerinin sadece askeriye üzerinde tahribatlar yapmasına karşın siviller üzerinde hiçbir çalışma yapmaması son derece yanlış bir olgudur.Gerçekten,ülkemizde demokrasinin gelişmesini istiyorsak 27 maddelik bir anayasa paketi ile olmayacaktır.Öncelikle,sivil ve askeri otoritelerinin yetkilerini tekrar belirlemeli,askerin yalnız kendi alanındaki gelişmelerde konuşmasını sağlamaktır.Bazı kesimlerin,bugün veya geçmişte sivil iktidara karşı denge pozisyonunda gördükleri Askeri Kuvvetlerin siyasete karışması bugün dile getirdiğimiz sorunların kaynağını göstermektedir.Sivil iktidar nasıl geldiyse öyle gitmelidir.Demokrasi bunu dile getirmektedir.Sivil iktidarın sivil darbe yoluna gitmeye başlaması ise sivil organlar tarafından çözüme kavuşturulmalıdır.

Yaşanan gelişmeleri hep beraber izliyoruz.Akıl almaz olaylar yaşanmaktadır.Hakkari Çukurca’da 7 askerimizin şehit edilmesi olayında iki üst düzey komutanın telefon kayıtlarından çıkan sonuca göre askerlerimizi kendi döşediğimiz mayınlar yüzünden şehit etmişiz.Öncelikle bu bir iddiadır.Kimseyi töhmet altında bırakmak gibi bir niyetimiz olamaz.Ancak,bu olay sonrasında Genelkurmay Başkanlığı sitesinden yapılan açıklamada her zaman olduğu gibi yalanmak oldu.Detaya girmeden,kamuoyunun bu konudaki taleplerini yerine getirmeyecek bir açıklama yaptı.Daha sonra yapılan Genel Kurmay İkinci Başkanının açıklamalarına göre ; Bu olayda da Çukurca Cumhuriyet Savcılığınca olaya el konulduğunu ve adli soruşturmanın başlatıldığını belirten Orgeneral Güner, ilk incelemelerden sonra Çukurca Cumhuriyet Başsavcısı'nın olayı terörle mücadele kapsamında görerek ve Haziran ayının sonunda yetkisizlik kararı vererek Van'daki Cumhuriyet Savcılığına havale ettiğini anlattı ve ekledi ; Bu konunun emir komuta zincirinin dışında adli zincirde giden bir olay olduğunu vurgulayan Orgeneral Güner, soruşturmanın gizliliği ve yargı sürecine saygı duyduklarını kaydetti.’ Görüldüğü gibi olay yargıya intikal etti ve şu ana kadar herhangi bir sonuç çıkmamıştır.Sonuç ne çıkarsa çıksın,kamuoyu nezdinde böyle bir olayın olma ihtimali bile Türk Halkı’nın Türk Ordusuna karşı güveninde azalmasına neden olacaktır.Hiçbir şey olmasa bile askeriye’nin içerisinde birliktelik olmadığını,birilerinin döşediği mayının başka komutan tarafından bilinmemesi,mayın haritalarının olmaması(!) gibi sorunlar Türk Ordusu içerisinde bir takım tersliklerin olduğunu göstermektedir.

Buraya kadar belirttiklerim gündeme düşen en önemli olaylardan birisidir.Daha önce gerçekleşen bir olayı hatırlarsak ; Karakoçan'da 17 Ağustosta Koçyiğitler Köyü Düzpete mevkisinde yürütülen iç güvenlik operasyonu sırasında mevzide el bombasının patlaması sonucu Piyade Er Mesut Bulut, Piyade Çavuş İbrahim Yaman ile Piyade Onbaşı İbrahim Öztürk ve Piyade Onbaşı Ali Osman Altın şehit olmuş, patlamanın Teğmen Mehmet Tümer'in, Piyade Onbaşı İbrahim Öztürk'e mevzide uyuduğu iddiasıyla pimi çekilmiş el bombasını vermesi sonucu meydana geldiği iddia edilmişti.
Teğmen Tümer 18 Ağustosta sevk edildiği mahkemece “Bilinçli taksirle birden fazla kişinin ölümüne neden olmak” iddiasıyla tutuklanmıştı.Bu yaşanan olaylar bizlere bir yerlerde hatanın olduğunu göstermiyor mu? Bu gerçekleri dile getirdiğimiz zaman ordu düşmanı olmayız aksine ordumuzun daha güvenilir hale gelmesine aracı oluruz.Yaşanan gerçekleri saklayarak,gizleyerek bir yerlere varamayacağımızı anlamamız gerekir.Her zaman YAPICI eleştiri’den yana olmalıyız.Bir kurumu tümden yıpratmak yerine,eksikliklerin üzerine gitmeliyiz.

Ve son olarak gündeme bomba gibi düşen Emekli Tümamiral İlker Güven'in eşi Suna hanım tarafından dile getirilen iddialar çok önemlidir.Bugün yaptığı açıklamada; Tarikattan bazı kimseler eşimi ABD'ye 'beyefendi' dedikleri kişinin yanına götürmek istedi sözleri bazı kesimlerde tepkiyle karşılanmıştır.Ancak,iddia’nın sahibi belgeleri isterlerse vereceğim demektedir.Benim burada birkaç sorum olacaktır.Türk Ordusuna girmek için ortaokul veya liseden sonra yapılan askeri liseler sınavından sonra kazanan öğrencilerin tüm sülalesi araştırılmakta,türban veya başörtüsü takan yakınları var mı?,hangi dershaneye gittiklerine kadar çok ince araştırmalar yapılmaktadır.Bugün gördüğümüz manzara ise bizleri dehşete düşürmektedir.Türk Ordusunda en üst rütbeye gelmiş bir general’in tarikat bağlantılarının çıkması ne anlama gelmektedir? Bu komutanın bu rütbeye gelinceye kadar hiç kimse tarafından fark edilmemiş olması büyük bir zafiyeti göstermektedir.Burada iki sonuç ortaya çıkmaktadır.Ya Türk Ordusu içerisinde büyük bir cemaat yapılanması var ,ya da bazı komutanlar bunlara göz yummaktadır.Bu iki önemli sorunun cevabını kamuoyu merak etmektedir.

Özetle,Türk Ordusunu eleştirmek hiçbir zaman vatan hainliği veya ordu düşmanlığı anlamına gelmemelidir.Böyle bir anlayışı artık kafalarımızdan,zihinlerimizden silmeliyiz.Bugün en çok bütçe ayrılan kurum Türk Silahlı Kuvvetleridir.Doğal olarak ayrılması gerekir.Ancak,bütçesi denetlenememektedir.İşte bu gibi eksiklikler bazı kesimler tarafından eleştirilince ordu düşmanı olarak yaftalanmaktadırlar.En son gelişmede gördüğümüz tarikat,TSK,cemaat üçgeninde yaşanan gelişmeler,TSK nın laiklik vurgusu ile paradoks oluşturmuştur.Sonuç olarak biz diyoruz ki eleştirmekten korkmayalım.Önemli olan eksikliklerimizi görüp yolumuza devam etmeliyiz.Eleştirinin olmadığı yerden korkalım.Her zaman dediğimiz gibi YAPICI eleştiriden kaçmayalım.

SÜLEYMAN GÖK - 17.04.2010

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder