4 Haziran 2010 Cuma

ÖNCE CAN SONRA CANAN

Ülkemiz, bölgemizde ve dünya’da son bir hafta da çok önemli ve etkisini yıllarca gösterecek olaylar meydana gelmiştir. Öncelikle aynı zamana denk gelen iç ve dış politikamızın önemli bir kısmını belirleyen olaylar dizisine bakmanın gerekliliğine inanmaktayız. Çünkü , gerek bölgesel, gerek ise küresel bir aktör olan Türkiye’nin Ortadoğu’da barış ve istikrarı güçlendirmek için politikalar ürettiğini ve bu politikanın ise Komşularla Sıfır Sorun çerçevesinde güçlendiğini bilmekteyiz. Son yaşanan olay göstermektedir ki ülkeler arasında iktidar hırsı, çıkar ve güç mücadelesi olduğu sürece sorun yaşamamamız imkânsızdır. Ve bunun sonucunda da sıfır sorun politikasının gerçekleşmesini imkânsız ve zor olduğunu belirtmek hiçte yanlış olmayacaktır. İsrail’in uluslar arası sularda diğer bir ifade ile açık denizlerde Türk Bayrağı bulunan gemiye saldırması ve içinde Yahudi,İngiliz,yunan ve Türk’lerin bulunduğu 9 aktivisti öldürmesi ve sayıları tam bilinmeyen yararlıların olması İsrail’in baskı ve şiddeti devlet politikası hale getirdiğinin göstergesidir. Türkiye’nin gemisine yapılmış olan bu saldırının sonuçları hükümet yetkilileri tarafından ve birçok sivil toplum kuruluşu, muhalefeti ile birlikte çok sert bir şekilde kınanmıştır. Ancak, İsrail’in yaptığı bu kalleşlik bir kınanma ile bitecek mi? Daha doğrusu Türkiye Cumhuriyeti Dış İşleri Bakanı’nın dediği gibi İsrail’den bir özür bekliyoruz açıklaması ne kadar samimi ve gerçekçidir; tartışılması gereken bir konudur.
Türkiye,yaşanan bu hadiseler ışığından İsrail’e karşı aynı sertlikte bir cevap vermesini bilmelidir. Şayet,ülkemiz bu olaya karşı sözde kalıp,eyleme dönüştürmezse gerek ulusal gerek ise uluslar arası alanda saygınlığını yitiren bir devlet imajı çizer. Bunun için ülkemizin dış politika karar alıcıları her türlü inanç, beklenti,imaj gibi sorunsalları göz ardı ederek sadece yapılan bu çirkin ve kabul edilemez durumu düşünerek bir çözüm planı hazırlamalı ve uygulamaya sokmalıdır. Peki, gündemde takip ettiğimize göre,herkesin dilinde bir SAVAŞ kelimesi ve HİTLER hayranlığı dolanmıştır. Bir anlık öfkemize, duygularımıza yenik düşmemeliyiz. Hitler gibi insan avcısı,faşist birini nasıl savunuruz veya savaş diyerek elimizdeki temel yeteneklerimizi,öz kaynaklarımızı bilmeden sırf bir takım duygularımızı tatmin etmek için bu sözü belirtmemiz bazı yanlışlara yol açmamıza neden olacaktır. Öncelikle belirtmem gerekirse,İsrail’in bu yaptığı bir savaş suçudur ve affedilmesi mümkün değildir. Ancak,bir devleti yönetirken her zaman rasyonel kararlar almak zorundayız,devlet yönetiminde duyguya yer yoktur. Acilen realist ve uygulanması mümkün kararlar almalı ve hemen eyleme dönüştürmeliyiz. Bu olayın başladığından ve duyulduğundan beri diplomasi trafiği çok hızlı bir şekilde ilerlemektedir. Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa Birliği, Birleşmiş Milletler, Nato gibi küresel ülke ve örgütler ile gerçekleştirdiğimiz diplomasi trafiği uluslar arası toplumun nabzını tutmada ve İsrail’e karşı bir birliktelik sağlamada önemli adımlardır. Ancak, burada dikkat edilmesi gereken husus bu örgütlerin samimiyet dereceleridir. Daha öncede İsrail’in Gazze’ye saldırması sonucunda binlerce masum sivilin ölmesi Birleşmiş Milletler tarafından hiçbir yaptırıma tabi olmamış ve bizler katında Birleşmiş Milletlerin misyonunun yitirildiği kanaatini uyandırmıştır. Umarız ki bu olayda böyle sonuçlanmaz ve gerçekçi yaptırımlar ile İsrail dünya ve bölge barışını bozmanın cezasını alır.
Aynı anda gelişen diğer bir olay ise, PKK terör örgütünün İskenderun’da gerçekleştirdiği saldırı sonucu meydana gelen yaralı ve şehitlerimizin varlığıdır. Aynı zaman dilimlerinde meydana gelen bu iki önemli olayın bazı stratejistler tarafından bağlantılı olduğu ve eş zamanlı gerçekleşmesi kafalarda soru işareti bırakması anlamına gelebilecek yorumlarda bulunmaktadır. Bu konuda detaylı araştırma yaparak, sadece sözde değil elin kanıt ve yeterli argümanın bulunması sonucu bu iki olayın birleşik kaynaklardan beslendiğini açıklamamız gerekir ki aksi takdirde söylem ve tezimizin çürüme ihtimali azalsın. Ülkemizin enerjisini azaltan ve diğer ülkeler ile ilişkilerimizi temellendirirken bile önümüze çıkan bir sorun olan PKK meselesi ülkemizde uzun bir süredir açılmaya çalışılan Demokratik Açılımın bir sonucudur. Biz yazılarımızda bu olayların demokratik açılım yoluyla sona erebileceğini ancak yöntem ve içeriğin çok yanlış olduğunu defalarca yazmış biri olarak ülkemizin kanayan yarasının son bulması için derhal yeni içerikli, toplumun geniş bir kesimini kapsayan ve gerçekçi,sadece bir bölgenin değil,Türkiye’nin doğu ve batı,kuzey ve güney’indeki her türlü sorun çeken insanların bu demokratik açılıma tabi tutulmasını barındıran bir paket hazırlanması gerektiğini düşünmekteyiz. Bu sorunun dış güçler tarafından daha fazla koz haline getirilmemesi ve bizlerin de başları karşısında bağımlı olmadığımızı göstermemiz açısından bu önerilerimiz son derece önemlidir
Özetle, gerek Gazze’ye yardım götüren aktivistlerin ölmesi, gerek ise ülkemizde yaklaşık 30 yıldır teröre verdiğimiz canların yitirilmesi herkesin moralini bozmakta ve içini yakmaktadır. Yazının başlığında belirtildiği gibi Önce can sonra canan misali bizler ilk önce kendi insanımızın huzur ve güvenliğini, yaşam hakkını sağlamadıktan sonra Gazze’de yaşayan masum insanlara ne kadar ve sağlıklı bir yardım yapabiliriz.Sonuç olarak güçlü bir devlet olmak istiyorsak hem içimizde hem de bölgemizdeki olaylara gözü kapalı kalmadan,realist bir perspektiften bakarak eylem ve strateji gerçekleştirmeliyiz.

Süleyman GÖK

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder