16 Şubat 2011 Çarşamba

Küreselleşme ve Kültür Bağlamında ‘’ Modernite ‘’

20.yüzyılın sonu ve 21.yüzyıl da yaygınlık kazanan küreselleşme, günümüz dünyasını şekillendirmeye devam etmektedir. Küreselleşmenin tarihsel arka planına baktığımız zaman insanlık tarihi ile eşdeğer olduğunu görürüz. Merak, hırs, seyahat, gibi hususların olduğu dünyamızda küresel ilişkiler, devlet ve bunun yanında kültürler arasındaki ilişki ve etkileşimler giderek güçlenmiştir. Küreselleşmeyi statik bir olgu olarak değil her zaman dinamik bir sistemde incelemek gerekmektedir. Tacirlerin, misyonerlerin, göçmenlerin tarihteki pozisyonları küreselleşmenin bir dinamik süreç olduğunu göstermektedir.
Küreselleşme, birçok tanımının yanında bir farkına varma sürecinden bahsetmektedir. Bu süreç kaçınılmaz olarak daha önceki ezberlerimizin hepsini bozmasak bile yeniden gözden geçirmemizi gerekli kılar. Küreselleşme ile modernite’nin getirmiş olduğu en büyük form ulus-devlet metaforunun sorgulanması bu bağlamda değerlendirilebilir. Ulus ve ulus devlet oluşumlarına baktığımızda modernitenin görüngüleri olduğunu fark ederiz, öte yandan ulus devletin bir siyasal form olarak yeryüzünde yaygın bir kabul görmesi ve yer küremizi şekillendirmesi küreselleşmenin bir sonucu olarak tezahür etmiştir. Dolayısıyla, kaçınılmaz olarak küreselleşme uluslar arası ilişkilerin doğuşuna neden olmuştur.
Küreselleşme ile birlikte geleneksel unsurlar yeni bir forma dönüşerek tarihteki yerlerini almıştır. Bu sürecin en önemli tetikleyicisi ekonomik alt yapının bu süreçteki belirginliğidir. Lenin’in dediği gibi ‘’ siyaset, ekonominin kristal aynasıdır.’’ Ve Marks’ın ‘’ alt yapı-üst yapı ilişkisi ‘’ teorileri değerlendirildiğinde meydana gelen kültürel, siyasal, toplumsal dönüşümlerin alt yapısında ekonomik etkinin olduğu yatmaktadır. Bu süreç ile birlikte toplumsal ilişkilerden, siyaset, ekonomiden, bilgi-iletişime kadar birçok dönüşüm gerçekleşti, gerçekleşiyor. Ancak, bu makalede genel olarak vurgulanacak olan küreselleşme ile modernitenin ‘’kültür’’ üzerindeki etkisi ve küresel köy metaforu üzerinde odaklanılacaktır.
Modernitenin açıkça küresel bir zafer kazandığı anda eskiden hiç olmadığı kadar ciddi bir biçimde sorgulanıyor olması, zamanımızın en büyük ironisidir. Eğer küreselleşmenin herhangi bir anlamı varsa, bu toplumların kapitalizmin ekonomik, politik ve kültürel bütün sonuçları ile birlikte, küresel olarak kapitalist bir modernite içinde bütünleştirmesidir. Son yıllarda yaşanan gelişmeleri değerlendirdiğimizde 16.yüzyılda ortaya çıkmış, düşüncesini aydınlanma felsefesinden, ideolojisini Fransız İnkılâbından ve ekonomik alt yapısını sanayi devriminden alan modernitenin sorgulanıyor olması farklı moderniteleri tanımamıza yol açmaktadır. Bugün tartışılan küresel modernite, küresel köy kavramları bu çerçevede değerlendirilmelidir.
Modernite her zaman küreselleştiriciydi ancak önünde iki engel vardı ki küresel bir proje haline gelmesine olanak tanımayan. Bunları Arif DİRLİK, ‘’ sömürgecilik ve sosyalizm’’ olarak tanımlamaktadır.
Küreselleşmenin geleneksel dönemleri ortaya çıkardığı, küresel bir kültürün, evrensel değerlerin olduğu bir dünya mümkün mü? Sorusuna cevap aramaya kalktığımızda karşımızda sorunlar yumağı olduğunu görüyoruz. Soğuk Savaşın sona ermesinden sonra Fukuyama’nın Tarihin Sonu tezinde de belirttiği gibi ‘’ dünya tarihinin sona ermesi değil, insanoğlunun ideolojik evriminin son noktasına ulaşması ve beşeri yönetim biçiminin son evresi olan Batılı liberal demokrasinin evrenselleşmesi anlamında tarihin sonuna tanıklı etmekteyiz.’’düşüncesi ne kadar gerçektir. Samuel Huntigton’un Medeniyetler Çatışması çalışmasında da gördüğümüz gibi artık dünya ideolojik olarak değil etnik ve dini temelli bölünmüş durumdadır. Bu durum yeni bir savaş türünü ortaya çıkarmıştır. FAY HATTI SAVAŞLARI… 11 Eylül 2001 Dünya Ticaret Merkezine yönelik terörist saldırının altında yatan en büyük neden kültürlerin canlanması ve etnik temelli çatışmalara ortam hazırlamasıdır. Bugün siyasi sınırların küreselleşme ile birlikte ne kadar aşındığını söyleyebiliyorsak bir o kadar da kültürel fundemantalizmlerin canlanmasına eşlik eden kültürel sınırların katılaşması olduğunu da söyleyebiliyoruz. Küreselleşme söyleminin sürekli gözden kaçırılan bir yönü küreselleşmenin yarattığı kültürel çelişkilerdir.
Zamanımız, modernleşme söylemi tarafından tarihin çöp sepetine gönderilen gelenekler ve ideolojilerin, küresel ilişkilerin yeniden güçlenerek ve Avrupa merkezciliğin reddiyle meşrulaştırılarak intikam için geri geldikleri bir tersine dönüşler zamanıdır. Bunun bir örneği Çin deki Konfüçyüscü canlanmadır.
Yukarıdaki eleştiriler ışığında küreselleşme ve moderniteyi incelediğimizde bugünün dünya politikasına yön verenlerin kültürel medeniyet, küresel modernite gibi kavramların içini nasıl dolduracakları akıllarda soru işaretidir? 11 Eylül 2001’den sonra yukarıdaki tartışmalar acili yet kazandı. Neredeyse bir gecede uygarlıklar çatışması dünya politikasına damgasını vurdu. Bunların yaşanmasının en büyük nedeni küreselleşmenin ya da modernitedir. Wallerstein’ın da Modern Küresel Sisteminde belirttiği gibi merkez, çevre ve yarı çevrenin oluşması, yerel bölgesel ve küresel eşitsizliklerin doğmasına ve bazı sorunların oluşmasına neden olmuştur.
Sonuç olarak; Anthony Giddens’ın küreselleşmeyi ‘’ modernitenin rüştünün ispatı ‘’ olarak görmesi ve küreselleşme, modernitenin görünen yüzü olması; küreselleşme ile modernleşme bağlamında kültürel sorunların modernite ile ele alınmasına neden olmaktadır. Durumun vahameti ve aciliyeti yukarıdaki bilgiler ışığında ortadadır. Günümüzde kimlik oluşumların olduğu, öteki’lerin varlığı, etno-milliyetçilerin, yerel ve küresel terör örgütlerinin küresel güçleri tehdit etmesi modernitenin bir tezahürüdür. Ekonomik olarak yoksul bırakılan kesimler kullanılmaya hazırdır. Eşyanın tabiatı gereği bu bir realitedir. Avrupa Birliği içindeki kimliklerin oluşum ve Çok kültürlülük temelinde olmayıp, öteki yaratmaları bu sürecin parçalarıdır. Dünya eğer küresel bir köy, medeniyet olacaksa ben ve diğerleri ayrımı yapılmadan küresel bir proje ile yeniden kurma sürecine başlanılmalıdır. Aksi takdirde küreselleşmenin getirdiği olumlu yanların bir faydasının olmayacağı aşikârdır.

Süleyman GÖK
Selçuk Üniversitesi Uluslar arası İlişkiler Bölümü

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder